Yolcunun Günlüğü-21

by OkuFLIX

YOLCUNUN GÜNLÜĞÜ-21

KUR'AN-I KERİM

EVRAD-U EZKÂR(30 dk.)

*Cevşen paylaşılacak. (Toplu olarak)☞ 

*Tevhidname paylaşılacak. (Toplu olarak)☞ 

*1 Fetih Suresi okunacak. (Herkes şahsi okuyacak)☞ 

*Ya Samed – 134 defa (İhtiyaçları ve sıkıntıları gideren tek merci)

*Ya Kadîr – 314 defa (İstediğini istediği gibi yapmaya gücü yeten)

RİYAZU'S-SALİHİN

  1. İbni Abbas ve Enes İbni Mâlik radıyallahu anhüm’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    “İnsanoğlunun bir dere dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder.”
    Buhârî, Rikak 10; Müslim, Zekât 116-119. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 27, Menâkıb 32, 64; İbni Mâce, Zühd 27
    Açıklamalar
    İnsanın tövbe etmesini gerektiren kabahatleri, herkesin günah diye bildiği bazı aşırı ve Allah’a karşı saygısızca yapılmış davranışlardan ibaret değildir. Açgözlülük ve kanaatsizlik de diğer günahlar kadar çirkindir. Hadîs-i şerîf, bunlardan dolayı da Allah’a tövbe edilmesi gerektiğini belirtmektedir.
         Günahlar insanın mânevî dünyasını nasıl hırpalarsa, dünya malına duyulan aşırı hırs da tıpkı günahlar gibi insanın geleceğini tehlikeye sokar. Zira insanın tabiatında doyumsuzluk vardır. Elde ettiği ile yetinmeme, daha çoğunu isteme duygusu ona hâkimdir. Bir dere dolusu altınla yetinmeyip bir o kadar daha istemesi, diğer bir rivayette görüldüğü üzere “iki dere dolusu altını olsa bir üçüncüyü arzu etmesi”, onun bu huyu sebebiyledir. Peygamber Efendimiz şu hadisiyle bu doyumsuzluğun asıl sebebini gün ışığına çıkarmıştır:
    “İnsan ihtiyarlasa bile, onun iki duygusu hep genç kalır: Biri çok kazanma hırsı, öteki çok yaşama arzusu” (Buhârî, Rikak 5; Müslim, Zekât 115).
         Resûl-i Ekrem Efendimiz insanın “ağzını”, bir diğer rivayete göre “karnını sadece toprak doyurur” buyururken, onu bu açgözlülük derdinden ancak ölüm kurtarabilir; ölmeden onun gözü doymaz demek istemiştir. İnsanoğlunun bu doyumsuzluğu cimriliğinden kaynaklanmaktadır. Harcamadan biriktirmek cimriliğin en belirgin özelliğidir. Bu açığımızı Allah Teâlâ şöyle sergilemektedir:
    “De ki, Rabbimin rahmet hazineleri sizin elinizde olsaydı, onu harcayıp tüketmekten korkar, cimrilik ederdiniz. Zaten insan da pek cimridir” [İsrâ sûresi (17), 100].
         Çok kazanma duygusu ölçülü olduğu, insanı yaratılış gayesinden uzaklaştırmadığı sürece faydalı olabilir. Zira çok kazanan bir müslümanın, elde ettiği servetle daha çok hayır ve iyilik yapması arzu edilir. İslâmiyet’in verilmesini emrettiği zekât ve sadakayı verebilmek, Allah yolunda sarfedilmesini istediği harcamaları yapabilmek için zengin olmak lâzımdır. Zengin olabilmek için de, insanda çok kazanma arzusu bulunmalıdır. Ama gönüldeki bu çok kazanma duygusu ona âhiret hayatını unutturuyorsa, dünya sevgisi onu esir alarak bütün gönlüne el koyuyorsa, o takdirde bu duygu son derecede tehlikeli bir hâle gelmiş demektir. 
         Şükürler olsun ki, Allah Teâlâ insana zararlı duyguları ve aşırı istekleri frenleme gücü vermiştir. İradesine hâkim olan kimsenin bu nevi zaaflarını kontrol altına alması her zaman mümkündür. Dünya malına, dünya zevkine aşırı bağlandığını hissettiği anda Rabbine dönen ve el açıp O’ndan yardım isteyen kuluna Cenâb-ı Hakk’ın yardım edeceği de hadisimizde müjdelenmiştir.
         Bu hadîs-i şerîfte şöyle bir incelik de sezilmektedir. İnsanoğlu topraktan yaratıldığı için onun tabiatında toprağın özellikleri vardır. Toprak zaman zaman kurur, sıcaktan kavrulur, suya hasret çeker. Onu ancak Allah Teâlâ’nın lutfedeceği bol yağmurlar canlandırabilir. İşte o zaman yeniden hayat bulan toprak, gönül okşayan binbir güzelliğini ortaya çıkarır. İnsan da böyledir. Onu nefsi ve bitip tükenmeyen hırsı esir alıp da insânî özelliklerini kaybettirince, yeniden kendine gelebilmesinin yegâne yolu Allah’a dönmesi ve O’ndan yardım istemesidir. Yoksa dünya malına olan açlığı artarak devam eder. O zaman da topraktan yaratılan bu varlığın gözünü ancak kabir toprağı doyurur.

Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Kanaatkâr olmak, Allah Teâlâ’nın verdikleriyle yetinmek güzel bir huydur. 
2. Açgözlülük insanı dünyada huzursuz ettiği gibi, onu haksızlığa yönelteceği için âhiretini de perişan eder.
3. Açgözlülük derdinden kurtulmanın yegâne çaresi, önce bu dertten kurtarması için Allah’a yalvarmak ve açgözlülük sebebiyle yaptığı günahları bağışlaması için ona yönelmektir. 
4. Allah Teâlâ kötü huylarından dolayı tövbe eden kulunun tövbesini kabul eder.

GÖNÜL DÜNYAMIZDAN

MÜZAKERELİ OKUMA(60 dk.)

İkinci Mektup

(Bediüzzamanın Hediye Almama Sebepleri)

 

(1) بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ .. وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

O mezkûr ve malûm talebesinin hediyesine karşı cevaptan bir parçadır.

 

Salisen:

Bana bir hediye gönderdin; gayet ehemmiyetli bir kaidemi bozmak istersin. Ben demiyorum ki: “Kardeşim ve biraderzadem olan Abdülmecid ve Abdurrahman’dan kabul etmediğim gibi senden de kabul etmem.” Çünkü sen onlardan daha ileri ve ruhuma daha yakın olduğundan, herkesin hediyesi reddedilse, seninki bir defaya mahsus olmak üzere reddedilmez. Fakat bu münasebetle o kaidemin sırrını söyleyeceğim. Şöyle ki:

Eski Said minnet almazdı. Minnetin altına girmektense ölümü tercih ederdi. Çok zahmet ve meşakkat çektiği halde kaidesini bozmadı. Eski Said’in, senin bu biçare kardeşine irsiyet kalan şu hasleti ise, tezehhüd ve sun’î bir istiğnâ değil, belki dört beş ciddî esbaba istinat eder.

Birincisi: Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer etmekle ittiham ediyorlar, “İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar” deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzip lâzımdır.

İkincisi: Neşr-i hak için enbiyaya ittibâ etmekle mükellefiz. Kur’ân-ı Hakîmde, hakkı neşredenler (2) إِنْ اَجْرِىَ إِلاَّ عَلَى اللهِ   اِنْ اَجْرِىَ اِلاَّ عَلَى اللهِ diyerek insanlardan istiğnâ göstermişler. Sûre-i Yâsin’de 

(3) اِتَّبِعوُا مَنْ لاَ يَسْئَلُكُمْ اَجْراً وَهُمْ مُهْتَدُونَ cümlesi, meselemiz hakkında çok mânidardır.

Üçüncüsü: Birinci Sözde beyan edildiği gibi, Allah namına vermek, Allah namına almak lâzımdır. Halbuki, ekseriya ya veren gafildir; kendi namına verir, zımnî bir minnet eder. Ya alan gafildir; Mün’im-i Hakikîye ait şükrü, senâyı zâhirî esbaba verir, hata eder.

Dördüncüsü: Tevekkül, kanaat ve iktisat öyle bir hazine ve bir servettir ki, hiçbir şeyle değişilmez. İnsanlardan ahz-ı mal edip o tükenmez hazine ve defineleri kapatmak istemem. Rezzâk-ı Zülcelâle yüz binler şükrediyorum ki, küçüklüğümden beri beni minnet ve zillet altına girmeye mecbur etmemiş. Onun keremine istinaden, bakiye-i ömrümü de o kaideyle geçirmesini rahmetinden niyaz ediyorum.

Beşincisi: Bir iki senedir çok emâreler ve tecrübelerle kat’î kanaatim oldu ki, halkların malını, hususan zenginlerin ve memurların hediyelerini almaya mezun değilim. Bazıları bana dokunuyor; belki dokunduruluyor, yedirilmiyor, bazan bana zararlı bir surete çevriliyor. Demek gayrın malını almamaya mânen bir emirdir ve almaktan bir nehiydir.

Hem bende bir tevahhuş var. Herkesi her vakit kabul edemiyorum. Halkın hediyesini kabul etmek, onların hatırını sayıp istemediğim vakitte onları kabul etmek lâzım geliyor. O da hoşuma gitmiyor. Hem tasannu ve temellukten beni kurtaran bir parça kuru ekmek yemek ve yüz yamalı bir libas giymek, bana daha hoş geliyor. Gayrın en âlâ baklavasını yemek, en murassâ libasını giymek ve onların hatırını saymaya mecbur olmak, bana nâhoş geliyor.

Altıncısı: Ve istiğnâ sebebinin en mühimi, mezhebimizce en muteber olan İbn-i Hâcer diyor ki: “Salâhat niyetiyle sana verilen birşey sâlih olmazsan kabul etmek haramdır.”

İşte, şu zamanın insanları, hırs ve tama’ yüzünden, küçük bir hediyesini pek pahalı satıyorlar. Benim gibi günahkâr bir biçareyi, sâlih veya velî tasavvur ederek, sonra bir ekmek veriyorlar. Eğer-hâşâ-ben kendimi sâlih bilsem, o alâmet-i gururdur, salâhatin ademine delildir. Eğer kendimi sâlih bilmezsem, o malı kabul etmek caiz değildir. Hem âhirete müteveccih a’mâle mukàbil sadaka ve hediyeyi almak, âhiretin bâki meyvelerini dünyada fâni bir surette yemek demektir.

(4) اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Said Nursî

1. Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile teşbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)

2. Benim mükafatımı vermek ancak Allah’a aittir. (Yunus Sûresi, 10:72

3. Doğru yolda olan ve sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere tâbi olun. (Yâsin Sûresi, 36:21)

4. Bâkî olan sadece Odur.

 

BİR KIRIK DİLEKÇE(5 dk.)

  1. Ey her şeyi bilen Alîm Rabbimiz! Bizi nezd-i uluhiyetinden göndereceğin ilham hüzmeleriyle doyur! Ve ey kullarını cezalandırmakta acele etmeyen hilm sahibi Halim Rabbimiz! Bu tahammülü az kullarını, sinelerini sabr-ı cemille doldurmak suretiyle teyîd buyur! Ve ey yaptığı bütün işlerinde sayılamayacak kadar hikmetler bulunan Hakîm Rabbimiz! Yakîne susamış şu kullarının kapalı gözlerini de icraatındaki yüce ve derin hikmetlere aç!

Ya Hayy u ya Kayyum! Ey gerçek hayatın Sahibi ve her şeyin varlık ve devamı Kendisine muhtaç bulunan Rabb-i Rahîm! Vicdanlarımızda sürekli Zat-ı Akdesini yâd etmeye bizi muvaffak kıl ve bütün latifelerimizi zikrinle ihya buyur. . bir an bile olsa doğruluktan ve doğru yoldan bizi cüdâ düşürme!

Allahım! Ağaçların dallarına asılı yapraklara ve meyvelere varana kadar kainatta dönüp duran bütün hâdiseler., insanların içlerinde gezip dolaşan hayaller, düşünceler., sır ve hafilerdeki dereceler… bunların hepsi sadece Senin deymûmiyetin ve kayyûmiyetinle (nihayet ve yeniden oluş gibi hâllerden münezzeh, ezelden ebede dâim, kâim ve bâkî bulunmanla) olmaktadır. Onların tamamı Senin varlığına ve birliğine şahit, müşahitler için de birer delildirler. Hepsi Senin emrin, teshirin ve evirip çevirmenle varlığın cilvelerini tatmaktadır. Ya Rab! Ne olur, bizim matlubumuzu ve maksudumuzu da teshir buyur; Senin ulu adını ve hakkın sesini-soluğunu cihanın her bir bucağında i’lâ etmek olan maksudumuzu.

 

54 . Ya Rab! Sen lütufta bulunanların en güzelisin; bizi de umduklarımıza nâil eylemeni istirham ediyoruz. Başlarımızdan aşağıya sağanak sağanak yağdırdığın nimetlerden dolayı evvel-âhir bütün hamd ü senalar Sana, bizim gibi liyakatsiz gönülleri iman ve İslâm’la şerefyâb kıldığın için bütün minnet ve şükran hislerimiz yine Sanadır; bizi iman ve İslâm’la şereflendirdiğin gibi ihsanla ve daha ötesiyle dedonatmanı diliyoruz.

Ey kudreti sonsuz olduğu gibi rahmeti de sonsuz olan biricik Rabbimiz! Biz âciz bendelerini, ihsanda bulunduğun lütufları geri almak suretiyle ikaba maruz bırakma., bizi de o nimetlere karşı kör ve nankör durumuna düşmekten sıyanet buyur., bize hoşnutluğunun mahrumiyetini yaşatma!

Ya Rab! Ulu dergâhının önüne geldik; Sana hatalarından dolayı uzak düşüp de hatasını anladıktan sonra içi nedametle köpüren bir ihtiyaç sahibinin lisanıyla sesleniyoruz. Dileklerimizi de sevenlerin sevdiklerinden istemesi türünden sayacağını ümid ederiz. Yaptığımız duaları, artık bütün bütün çaresiz kalmış muzdarr bir kulunun duası gibi kabul buyur ve nezd-i uluhiyetine yakınlık gibi payeler üstü bir payeyle taltif ettiğin kullarının gözlerindeki hicabı kaldırdığın gibi, Hak ve hakikatle bizim aramıza girmiş perdeleri de kaldır!

AMİN!!!

Related Posts